12 Aralık 2015 Cumartesi

Dinlemelik: 7 (12 Aralık 2015)

Image link: http://41.media.tumblr.com/6f142cc17bb4c09b0497e0438c72deaf/tumblr_nyl4em6jFX1uffvh4o2_1280.jpg

Hafta sonuna nasıl başladınız, başladınız mı?

Başlarken dinleyecek bir şey lazımsa diye, düşünceli blog'unuzdan sizlere gelsin....

İyi hafta sonları.











5 Aralık 2015 Cumartesi

Dinlemelik: 6 (6 Aralık 2015)

Image link: http://41.media.tumblr.com/d0951ebac66bce91f71b421052be0ea0/tumblr_nkfvj1E4TX1u5mtnbo1_1280.jpg

Listeleri dinleyip dinlemediğinizi bilmiyorum ama olsun, blog hareketsiz kalmasın, beğendiğim bişeyleri buradan paylaşacak fırsatım olsun.

Hava durumundan bihaber olduğum ya da olmadığım coğrafyanızda güneş açtı mı kapadı mı, yağmur var mı yok mu, kar yağıyor mu eriyor mu bilmiyorum ama havanın biraz kapanacağı bir liste oldu.

Uyarayım.















Dinlemelik: 4 (5 Aralık 2015)

Image link: http://furstyphoto.tumblr.com/post/131291618010

Haftanız nasıl geçti?

Cevap vermezseniz bilemem. Ama en azından iyi bir hafta sonu dileyim ve bu cumartesi günü "ne dinlesem?" gibi cevapsız bir sorunuz varsa küçük bir liste önereyim.

Belki dinlemek istersiniz. Belki dinleyince beğenirsiniz.

Buyurunuz. 















29 Kasım 2015 Pazar

Dinlemelik: 3 (29 Kasım 2015)

Image link: http://trixxii123.tumblr.com/post/122586984025

Keyfiniz nasıl, hayatınız nasıl gidiyor bilmiyorum.

Havalar nasıl gidiyor, bir açıp bir kapıyor.

Şu an olduğunuz yerde durum nasıl, bilmiyorum.

Umarım dinlemeyi seçeceğiniz ve dinlemekten pişman olmayacağınız, gününüz ve haliniz her ne ise ona uygun bir dinleme listesi olur.













21 Kasım 2015 Cumartesi

Dinlemelik 2

Uzun bir aradan, hatta aylardan sonra Kareler ve Sesler'i çok ihmal ettiğimden utanıp, sizlere bu cumartesi günü için bi müzik listesi hazırlayım dedim.

Dinler misiniz, sever misiniz bilmiyorum ama yorumlarınızı okumak isterim =)

Her zamanki gibi benim sevdiğim şarkılardan oluşuyor liste, sevmediğim bir şeyi paylaşmam da saçma olurdu zaten. Sıralama da özellikle o şekilde bu arada, bence ilk kez dinleyecekseniz de sıraya uyun.

Başlayalım.


30 Ağustos 2015 Pazar

Ghost "Meliora"


Ghost'un yeni albümü Meliora'nın geçen hafta çıkması sebebiyle, grubun ikinci albümü üzerine yazacağım kısa yazıyı sonraki günlere erteleyip, Meliora hakkında yazmak istedim.

Opus Eponymous sonrasında gelen Infestissumam ile kendilerini tekrara düşürmediğini düşündüğüm Ghost, Meliora ile yine bir tekrara düşmüyor ama grubun gidişatındaki bir değişim, ilk iki albüm sonrasında böyle bir değişmeyi ummayan dinleyiciler için ilk dinleyişte biraz yüz buruşturabilir.

Neden mi?

Bazı parçalarda bariz bir Amerikanlaşma mevcut. Mesela ilk aklıma gelen stoner rock etkisinin ilk parçadan, Spirit'ten itibaren kendisini belli etmesi. Stoner rock sevmediğim bir tür değil ancak Queens Of The Stone Age'in başını çektiği birkaç grupluk kısa bir liste haricinde türe ilgim sınırlı. Kısır döngüye sıklıkla giren bir tür benim için.

 Albümün çıkışından aylar önce albümün daha "vokalden ziyade gitar ağrılıklı" olacağını vurgularken Ghost'un demek istediğinin Amerikan sound'una fazlaca kayan, stoner etkisi bol, yer yer The Beatles'ın kayıtlara sızdığını düşündürtecek kadar etkide bulunduğu bir albüm olduğunu düşünmemiştim. 

From The Pinnacle To The Pit'tteki Amerikan havadan, İsveç soğuğundan etkilendiğini pek düşünmediğim havadan sonra Cirice ile biraz ilk albüm etkisini hissettim açıkçası. 

Albümün devamında klavyelerin, gitarların sıklıkla The Beatles etkisinde olduğunu düşünüyorum. Daha önce yaptıkları Here Comes The Sun gibi başarılı bir cover bir yana, bu etkinin bu albümdeki yoğunluğuna en azından şimdiye kadar alışamadım. 

Mummy Dust'ta da 80'ler havası hissettim. Stadyum grubu gitarları, girişteki klavye bölümü, şarkının devamındaki gitar solosu.... Akabinde tekrar ortaya çıkan ve Queen ya da Europe havası sezdiren klavye... Bilmiyorum. Gotik bir atmosferi yakalamaya çalışıp çalışıp kaybetmiş gibi geldi. 

Majesty'yi mahveden bir kaç gitar bölümü hariç, sonlara doğru albüm en azından daha "oturmuş" parçalara geçiyor bence. Absolution favorilerimden biri örneğin, beni asıl sözleriyle vurdu ama olsun. 

Deus In Absentia'da da Queen, The Beatles sanki kayıtlarda yanda durup izlemiş gibi bi duygu buldum. Yine de sevdim. 

Albümde baştan sona gittikçe Ghost'tan ziyade Magna Carta Cartel havası bile sezdim. Kapanışı ise çok beğendim.

Ya ben Ghost'u baya seviyorum ama albüme sanki patch diker gibi bi şeyler eklemişler bilemiyorum, daha sonsuz kere dinleme fırsatım olmadığından olabilir ama yok, günlerdir baştan sonra uzun yürüyüşler boyunca dinledim, yok, rahatsız eden bişeyler var bu albümde beni. Diğer iki albüm sonrasında bu yorumu yapıyorum tabi, bunu da göz önüne alın okurken bence. Yoksa ilk kez bu albümle tanımış olsam belki rahatsız eden ve alışamadığım kısımlarını bile benimserdim. Zira öncesine aşırı alıştığım için, dozu artan etkileri fazla yoğun bulmuş olabilirim Ghost'un müziğindeki.

Albümü daha da dinledikçe belki yeni bir yazı yazarım. Şimdilik bu. 

25 Ağustos 2015 Salı

Dinlemelik: 1


Arada sırada da böyle listeler yapıp, en azından peşpeşe dinlendiğinde tarz geçişleriyle fenalık getirmeyecek parçalardan oluşan listeler paylaşmayı düşünüyorum.

İlk liste sizlerle.

Dinleyip beğenenlerin, beğenmeyenlerin, "şunu da eklesek güzel olur" diyenlerin yorumlarını beklerim =)





Ghost "Opus Eponymous"


İlk sırayı Ghost'a vermediğime bakmayın, blog'u açmadan da önce aklımda albümle ilgili bir şeyler yazmak vardı. Zaten sapık gibi son 4 yıldır bu gruba odaklandım. Benim kendilerine odaklanmam ne kadar umurlarında bilinmez ancak tanıştığımıza sevindim bu hortlaklarla.

2011'in sonunda  İsveçli grup Ghost'tan haberim oldu. Yeni grupları keşfetmeye - dinlemeye ara verdiğim ve zaten yıllardır dinlediğim gruplara döndüğüm bir dönemdi. Nedense dinleyeyim bakayım neymiş dedim ve dinledim.

Opus Eponymous'u dinler dinlemez ilk aklıma gelen çok sevdiğim gruplardan biri olan Mercyful Fate oldu. Hatta bi an gıcık oldum da diyebilirim, King Diamond'u bir elti bir görümce gibi sahiplenmiştim bi anlık. 

Sinir geçince tabi ki de sözlerin çarpıcılığına takılıp Ghost diye gezinmeye başladım. Mp3 çalarda sadece Opus Eponymous'u dinlediğim uzun süre geçirdim.

Grup üyeleri kendilerini "saklıyor", gerçek isimlerini kullanmıyorlar. İlk albümde "Papa Emeritus", ikinci albümde "Papa Emeritus II" ve üçüncü albümde "Papa Emeritus III" vokallerde yer alıyor. Onun haricinde diğer tüm grup elemanları "Nameless Ghoul" olarak geçiyor. Buna rağmen enstrümanları haricinde her birini ayrıştıran detaylar sürekli olarak vurgulanıyor. Her bir elemanın cübbesinde farklı bir sembol yer alıyor.

Ritüel, imaj, müzik, şarkı sözleri, kimliklerine dair yaratılan gizem, maskeler, sahne şovları, demeçler... Bir bütün halinde "kafa tutan" bir yapıda olsa da Ghost'un anaakımda kendisine fazlaca yer bulması ve Metallica (nefret ettiğim bir grup) gibi anaakımda Amerikan değerleri yüceltmenin metalci yöntemi olarak gördüğüm bir grubun solisti üzerinde grubun (Ghost'un) tişörtü ile sahneye çıkması, Snopp Dogg'lu pozlar gibi kapitalist metaya dönüşen hallerine rağmen Ghost, benim vazgeçilmezlerim arasında kalmaya devam etti. 

Papa imajı üzerinden verilen mesajın anaakımda (özellijle vurguluyorum, grup anaakıma dahil olmasa bunu vurgulamam. Zira çoğu yeraltı grubu ya da anaakım uzağında bi popülerliği olan çoğu gurup Ghost'tan daha sert ve uç mesajları zaten yıllardır müziklerinde vs. kullanıyor) bu denli yer bulması elbette ayrı bir konu, üzerine konuşulur ama burada onu yapmayacağım, hatta yapmayım.


Albüme gelirsek.
Açılıştan kapanışa dek bir film gibi akan albümde  hala favorim Stand By Him'dir. Ancak birinden birini ayıramayacam şarkıların olduğu bir albüm, kapanışı bile başlı başına mükemmel buluyorum.

2014'ün Haziran ayında canlı izleme/dinleme şansı bulmuştum. Vokalin konserlerde yer yer berbatlaşması haricinde son 5 yılda falan dinlediğim ve dinleyicisi olup takip ettiğim tek grup Ghost.

Artık ifşa oldular, kimlikler ortaya döküldü. Bu yüzden bir sonraki yazılarda T.F'nin ve haliyle grup elemanlarının yarısının dahil olduğu diğer projeler hakkında biraz yazacam.

Son olarak, grubun yeni albümü Meliora birkaç gün önce yayınlandı. İkinci albüm Infestissumam ve Meliora hakkında ayrı ayrı yazılar yakında blog'da olacak. Ama girişi, Ghost'la ilk tanışmamla yapmak istedim.


24 Ağustos 2015 Pazartesi

The Devil's Blood "The Time of No Time Evermore"


The Devil's Blood benim çok geç keşfettiğim bir grup. Öyle ki, keşfettikten kısa bir süre sonra grup, üyelerinden Selim Lemouchi'nin genç yaştaki ölümü ardından - nasıl desem bilemedim, adam öldüğü için grup da öldü aslında ama klişe tabiri kullanacağım - dağıldı.

The Devil's Blood Hollanda çıkışlı, Farida " F. The Mouth Of Satan" Lemouchi ve Selim Lemouchi adlı iki kardeşten oluşan, bolca okült etkiler taşıyan bir metal grubu. Rock grubu yazacaktım ama metal yazdım. Tek başına metal kelimesini kullanmak da komik geliyor bana ama metal işte. Okült metal diyeyim ya da. Tabirde sınır yok. 

Aranızda dinleyicisi var mı bilmiyorum ancak bana hep Coven'ı hatırlatmıştır The Devil's Blood. Coven'ın vokalleriyle, şarkı sözleriyle bir benzerlik, etkileşim bulmuşumdur. Zaten sıkça benzetildikleri gruplardan biri de Coven. Ancak bu benzerliğin dile getirilmiş olması sizi yanıltmasın, The Devil's Blood'ı özgün bulmaktayım ve bence 2000li yıllarda dinlediğim "farklı"lardan biri olarak hafızamdaki yerini hep koruyacak.

The Time Of No Time Evermore, topladam 3 albüm yayınlayan grubun ikinci olarak yayınladığı, 2009 tarihli albümü. Şahsen ilk dinleyişten itibaren, dün ve hatta bu sabaha dek hemen her gün dinlediğim bir kaç parçası bu albümde. "I'll Be Your Ghost" ve "Christ or Cocaine" 11 parçanın yer aldığı albümde en çok dinlediklerim arasında. Eğer yanıma albümü almamışsam, bu iki parçayı alıyorum. Nasıl alıyorum, mp3 olarak. Birden yanıma alıyorum diyince "okültle haşır neşir ola ola cismi olmayan "şeyleri" yanında taşıyabilecek"mişim gibi geldi de, komik oldu. 

Dinlerken 60'lar, 70'ler bolca kulağınıza dolacak. 

Kulağınızı kapamadan, korkmadan sözlere kulak vermeyi de unutmayın.

İyi dinlemeler!

Misery Index "The Killing Gods"


Son bir yılda en çok dinlediğim albümlerden biri oldu The Killing Gods. 

Misery Index Amerikalı bir grup. İlk kez dinleyecek olursanız, hangi albümlerinden hangi şarkıyı dinliyor olursanız olur gruptaki "Amerikan" havayı sezmemeniz mümkün değil.

Cidden siyasi görüşüme bağdaştırmayın da, Amerikanlaşmış metal sound'undan hiç hoşlanmıyorum. Gidip Avrupa'dan çıkmış bir grindcore grubunu dinlerken, Amerikalı olmayışını fark ediyorum ya da cidden takıntılıyım ve yaptığım şey sadece önyargı.  

 Punk ve hardcore etkileşimli, grindcore'dan deathgrind'dan yolu geçen grubun en sevdiğim albümü The Killing Gods. Bu yüzden de gruptan bahsetmek için 2014 yılında çıkan bu albümlerinden kısacık da olsa bahsetmek istedim.

Tarz olarak, dediğim gibi, aslında Misery Index "gibi" olan gruplarla çok haşır neşir değilim. Buna rağmen Dygin Fetus, bir dönem severek ve deli gibi dinlediğim Suffocation, arada şaşıran Morbid Angel'ın şaşırmadığı günlerindeki tarzı, biraz da AngelCorpse gibi sevdiğim birkaç grubun çizgisi etrafında olduğunu söyleyebilirim Misery Index'in. Bu arada iki dakikada kendimi çürütmüş gibi durmayım, saydığım benzer gruplarda da Amerikanlık buram buram akıyor, hatta çoğu Amerikan ancak dediğim gibi, inatla hala aynı şeyi yazacam, Amerikan sound'una Avrupa'ın buz tutumuş nefretini tercih ederim.

Favori şarkı diye bir ayrım yapmak ne kadar doğru bilmiyorum ama 12 parçanın yer aldığı albümle aynı adı taşıyan parça benim bu albümdeki favorim oldu. (Misery Index "Killing Gods")

Kareler ve Sesler Neden Var?

Uzun zamandır kısa kısa da olsa müzikten bahsedebileceğim bir blog açmak istiyordum. Ancak zaman yetersizliği ve benim yıllardır neredeyse dönüp dönüp aynı şeyleri dinlememden olsa gerek, buna bir türlü fırsat oluşmadı.

Şimdi biraz zaman bulmuşken, son bir yıldır da bir kaç yeni grup keşfetmişken aklımın bir köşesinde uzun zamandır bekleyen bu blog'u açmaya karar verdim.

Burada yazdığım yazıların bir çoğu Kareler ve Sayfalar 'da paylaştığım kitap eleştirilerinin altında küçücük linkler olarak karşınıza çıkabilir, tanıttığım kitaplar için bir kaç parça ya da bir albüm önerisi yapmayı, onu da bu blog'da yapıp diğer blog'a link vermeyi düşünüyorum =)

Tarz konusunda umarım zıvanadan çıkmış halde davranıyor gibi görünmem ancak klasik müzikle büyümüş (ve hala dinleyerek büyümekte), ilk kayıtları punk olan ve sonradan death ve black metal eklenerek ve bazı berbat bulduğum türler hariç bir çok tarzı da benimseyerek devam eden "ses zevkim" şu an Carlo Gesualdo'dan Misery Index'e uzanan bir çizgiye sahip. O yüzden zaman zaman "gürültü" zaman zaman da "fısıltı" duyabilirsiniz bu blog'da.

Bu da böyle bir ilk yazı olsun dedim.

Hoşgeldiniz =)